Site Yöneticisi Mesaj Sayısı : 4492 Nerden : Imtihan dunyasindan Tecrübe Puanı : 15346 Kayıt tarihi : 03/07/10
| Konu: Nazlım, Niyazlım Namazım Niye Terkettin Beni... Cuma Ara. 31, 2010 6:03 am | |
| Nazlım, Niyazlım Namazım Niye Terkettin Beni...
Bekledim
Baktım ki geldiğin yok
Dedim hele şuna bir mektup yazayım
Hâlimi anlatıp, Gel! diye yalvarayım
De hele, neye gücendin? De hele, niye bıraktın beni?
Hakkını veremedim hiç tamam
Bir zamanlar hiç unutmazken buluşacağımız vakti, sonraları unutur oldum
Bazen yük geldiğin oldu bana
Seni beklerken, eski heyecanım kalmadı
Sana aşkla bakamadım
Seni ilgisiz bıraktım
Ettim bir eşeklik! Ama be canım, ne demeye uydun sen bana! Ne demeye çekip gittin!?
Gerçi, haksız değilsin
Ne desen, ne etsen haktır bana
Oyalanmazsın elbet ben gibi dökük bir handa
Herkes gibi sen de pek, sağlam yerler ararsın
Çürükle halvetlikten, elbette hoşlanmazsın
De ki mecnûn ararım, beni unutmayacak
Benimçün işin gücün bir kenara koyacak
Ne diyeyim, doğrudur, gün geldi, işim için seni ihmal ettim.
Bilenler, farzını, sünnetini, hükmünü anlatıyor
Edebinden bahsediyor. Seni huşû ile ifâ etmekten, sana dalıp, dünyayı unutmaktan bahsediyor. A canım, ben ne anlarım o işlerden
Ben senin az biraz huyunu bilirim o kadar. Ve sanırım, huyuna suyuna gidemedim
Az biraz dedimse, küçümseme!.. Aslında tanırım seni
Bilirim ne nazlı olduğunu
Bilirim incelik beklediğini
Şimdi, aramızda yabancı yok, bak, hadi söyle, niye bıraktın beni?
Derdin ki bana, abdestini al
Güzel elbiselerini giyin
Kokularını sürün
El âleme giderken süslenmeyi biliyorsun! Hadi, benimle buluşacağında da şık ol
Ama ben, bazen pek güzel geldim sana
Bazen pek darmadağın
Acep diyorum, bu mu zoruna gitti? Kılığımı kıyafetimi, kokumu mu beğenmedin? Hani suyla, sabunla, miskle gidermeye çalıştım da, yine de o hassas burnun, kalbimdeki necâsetin kokusunu aldı, beni ondan mı terk ettin?
İsterdin ki, buluşacağımız yer tertemiz olsun
Ne bileyim, temizdi zannederim
Öyle pek sevmem iş yapmayı bilirsin
Ama be canım; toz, necâset değil ki
Yine de, acep diyorum, ona mı gücendin?
Ört derdin
Ört kendini
Tek teli görünmesin saçlarının
Topuklarını kapatsın çorapların
Bana edeple gel
Nizamla gel
Ama ben, üşendim bazen, çorap giymeye bile
Bazen, özensiz olurdu başörtüm
Yoksa, buna mı içerledin?
Yoksa hiçbiri değil de
Sana hakkıyla yönelemeyişim mi üzdü seni? Yönümü, bir silüet olarak sana dönmüşken, aklımın nice başka yönlere koşturması mı zoruna gitti
Hani, sana doğruymuş gibi dururken, aslında, nice yerlerde gezinir gelirdim
Bedenim seninleyken, kalbim, ruhum, dolaşır dururdu uzaklarda
Seninle hemhâl olmuş görüntümün altında, nice keder, nice şüphe, nice vesvese yaşayışım mı mâlûm oldu ki, bırakıp gittin?
Nazlım! Yoksa, dediğin saatte gelmediğim için miydi sitemin? Hani, sana yönelmem gerekirken, işlerimi bitirmeye çalıştığım, hattâ bazen, seni her şeyden sonraya bırakıp mahzun ettiğim zamanların acısını mı çıkartıyorsun? De hele, ne olur! Tâ ezelden verdiğim: Vaktinde gelmek sözünü tutamadığım için mi kırıldın? Tamam haklısın
Vakitli olursa güzeldir, her iş
Ve elbet sen, vaktinde hazır olunmaya pek lâyıksın
Ya da belki, o firâsetli gözlerinle, kim bilir nasıl derûnuna baktın da, gördün, kalbimin harap vaziyetini
Hani, sana niyetlenirken dilimle, kalbimin nasıl da başka başka arzulara dalıp gittiğini fark ettin
Ne bileyim, belki, sana niyet ederken, nice gaflet yaşadı da kalbim, riyaya, kibre sürüklendim, bunun için terk ettin
Ah be nazlım! Ne yapayım, kalbimin bir ipi yok, ki tutsam da çeksem, uzağa kaçtığı zaman
İşte, sana bunları yazarken bile, sırf gidişinin değil, başka düşlerin kederiyle içi yanmada
Ne yapayım ki, sadece sana değil, bu sebeple, kalbim herkese yaban kalmada
A nazlım! Sana niyetlenip de, başkalarına dalışım üzdüyse seni
Sende gibi görünüp de, uzaklarda oluşum üzdüyse, ne diyebilirim?
Ama kim bilir, belki de, seninleyken, dünyayı ellerimin arkasında bırakamayışımdan rahatsız olmuşsundur. Başım secdede iken, az mıydı sanki, kaybettiğim bir eşyayı düşünmelerim? İsterdin bilirim
Seninleyken, bütün kâr-zarar hesaplarından sıyrılıp, sadece sana bakayım, bakışlarınla sarhoş olayım isterdin
Seni seveyim, o kadar ki, sana durmuşken, ne sağımı, ne solumu göreyim
Hani, aşkın gözü kördür derler
Bilirim sana aşk ile durmamı beklerdin.
Kim bilir ne de çok özlüyorsun, sahabenin kıldığı o namazları
Hani, baldırlarına bir ok saplansa, kendilerini unutmak için sana niyetlenir de
Okun çıktığını hissetmezlermiş bile
Ah be nazlım! Şimdi âhir zaman bilmez misin? Bilmez misin ki, imanımız elimizde kor gibi durmada! Zaten o kor dahî hikâye! Zaten her şeyim şüpheli, her hâlim defolu! Ne olduğum belli değil zaten! Sırası mıydı yani, bir de sen bıraktın gittin!?
Belki de, sadece sendeyken ayakta durup, haksızlıklar karşısında pısmışlığımdır, seni kızdıran
Hani, sendeyken, başım, sırtım dimdik kıyama durup, sağda solda ezilmekte olan nicesi için, parmağımı bile kımıldatmayışıma kızmışsındır belki
Öyle ya
Kıyam, sadece senin bir parçan olarak kalmamalıydı. Tüm hayatıma yayılan ve cesurca, haksızlıklar karşısında da dimdik durabilmemi sağlayan bir idman olmalıydı. Kıyam
Evet ya
Kıyamı sadece sana mahsus bir basit harekete dönüştürüp, korkaklığa ve yılgınlığa düşüşümden rahatsız olmuşsundur belki
Nefsimin azgınlığı ve yersiz istekleri karşısında da
Şeytanın fısıltıları karşısında da kıyama geçebilmeliydim
Tabi yaa
Seni, bütün hayatımı kaplayan bir sevda gibi yaşayamadığıma içerledin!
Ya da, belki sadece dilde kalan duâlarımdı seni üzen
Doğru düzgün hissetmekten geçtim, anlamlarından bile gâfil olduğum âyetleri, sadece, ağız alışkanlığıyla, hızlı hızlı okuyup da, bunu da okumadan sayışıma mı bozuldun? Ki dile gelişleri bile yarım yamalak, eksik gedikti
Hâlbuki Hakla konuşmak olmalıydı, sende okumak! Bulaşık yıkarken türkü mırıldanmaya benzememeliydi. Ne yalan söyleyeyim, çoğu zaman, sendeyken alamadığım hazzı, bir türkü söylerken hissettim. E tabiî bakmazsın yüzüme! Ben sana âşık olamadım!
Eğildim
Kıyamlarımın beni dik başlı yapmaması için, eğilmemi öğütlerdin çünkü. Yoksa, diyorum, rukûlarda söylediğim o, Sübhâne Rabbiyel-Azîmlerin içi mi boştu ki? Hani hem, Onun bütün eksikliklerden münezzeh bir güç olduğunu söyleyip, hem de yine Onun yaptıklarında kusur buluşlarım mıydı seni küstüren? Öyle ya, mademki eksiklikten münezzehti, her yaptığı da mutlaka, bir sebeple, bir hikmetleydi
Sabredemeyip, şikâyet ettim. Bel çalıştırmaktan ibaret bir beden hareketinden öteye geçmeyince
Ubûdiyete götürmeyince rukûlar beni, dedin ki belki: Boşa kürek sallıyorum, burada vakit kaybetmeyeyim!
Âhh, neler neler geliyor aklıma
Yoksa diyorum, alnım yere değmişken, aklım havada olduğu için mi darıldın? Kalıbım, sevgilisinin ayaklarına kapanmış, mahcup ve yanık birininkini andırırken, kalbim, ukalaca ve âsice çarptığı için mi? Hani Subhâne Rabbiyel-Alâ! sözleriyle yüceltirken Rabbini, bir yandan, o en Yücenin râzı olmayacağı laflar edişine mi kızdın dilimin? Âhh, o dil var ya, o dil! Kemiği yok işte mübâreğin! Hem canım, sen ne diye takıldın ki, o densize?!
Ya da ona takılmadın da belki, yerinde duramayan, jet hızıyla bir çukura, bir zirveye gidip gelen hâllerimdi seni üzen
Ânı yaşayamadım doğru-düzgün, evet
Sadece, anlık yaşadım her şeyi
Samimiyet ve istikrar bekledin
Veremedim
Selamlarım, Kirâmen Kâtibîne idi ama
Beş vakit selam verip, yine de onların varlığından gaflete düşüşümdü belki, gidişinin sebebi
Her yaptığımı
Ve yapmam gerekirken yapmadıklarımı yazan
Her söylediğimi
Ve söylemem gerekirken sustuklarımı yazan
Her kaçtığımı
Ve kaçmam gerekirken yakalanıp kaldıklarımı belgeleyen o yazıcılar mı şikâyet etti beni sana? Bilmiyorum ki
Şimdi söyle! Sıradan bir kumaş parçası, işe yarar bir elbise olana kadar, kaç iğne darbesi alıyor, kaç kez ateş altına yatıyor bilir misin?! Sitem yüklü gidişini, hasret çektirişini, işte buna yoracağım! Zira, sen benimleyken, ben benimleydim. Seni benden ötürü zannederdim. Ben sana sahibim, sen bana tâbîsin sanırdım
Meğer ben, başıma bile sahip değilmişim nazlım! Meğer tâbî olmak öyle kolay mesele değilmiş! «Kıldım» demesi kolay da seni
«Kılması» zor imiş
Diyorlar ki: O gittiyse gelir
Sen ondan gittiysen, seni beklemededir
Ben işte burada, eli-kolu kırık, gücü bitik, kendine pek yenik ve ezik bir hâlde, gelişini bekliyorum. Bir yere gitmedim
Şimdi, dersin ki belki, ben seni nasıl duyayım, uzaklara gittim, seni terk ettim
İnanmam be güzelim! Hissediyorum, yakınlarımdasın
Sana bunca ihtiyaçlıyken, seni bunca dibimde hissederken, Fîzanda olsan ne çıkar?
Bilmem mi seni! Terk etmiş gibi yapıp, beni peşine düşürmek niyetin
Ama işte
Peşine düşüp de yakalayacağımı ve seni hiç bırakmayacağımı söyleme zamanlarım gerilerde kaldı. Büyük konuşmamayı öğrendim. Anladım ki, sen benim hakkıyla beklemeye ve karşılamaya güç yetiremeyeceğim, ancak, bana lûtfedilen ve şükründen âciz kaldığım bir nimetsin
Emirsin
Boynumun borcusun
Fakat o kadar miskin ve öylesine fakirim ki
Vallahi, senden ancak, âmirler âmiri seni bana hediye ederse, istifade edebilirim. Hakkında, Ben namaz kıldım! demekle, ancak gafletteymişim. Bütün hayatıma yayılmayan kıyamlar, kıraatlar, secdeler ve rukûlardan ötürü, seni de sahte etmişim.
Şimdi, işte tüm bunlara rağmen, gel!.. Ben böyle çürükken, sen sapasağlam lûtfet, bana kendini
Ben böyle hastayken, sen sıhhatle lûtfet seni
Ben yaşayan bir ölüyken, sen, dipdiri, capcanlı ve coşkulu bir âşık gibi, bana gel! Hakkını veremeyeceğimi bil, râzıysan gel! Yok, işte ne yapayım, yok, sarhoş olamıyorum! Ben böyle yarı ayık ve kayıkken, sen mest ü hayran ol, bana rağmen bana gel! Ben eksikken, bütün varlığınla sen koş bana
Zira Ben sana koştuğunu zannedince, burnu havaya dikiliyor. Burnumu sürtercesine utandır da, tüm pişkinliğime karşın, hadi, gel! Ben i beklersen, işte, dokuz canlı bir nefisle, keçi gibi inat edip, ayak diremede! Yahu ne olur ki, uyma da ona, yola çık, gel!
İşte dedim diyeceğimi! Daha bundan sonra da uğramazsan, senden sorsun hesâbını! A benim nazlım! A benim niyazlım! Sana, Gözümün nûrudur diyenin hatırına, yalnızca beş vakit değil, ah keşke, vakitli vakitsiz, çat kapı çık gel! Yetsin artık, küskün durduğun bana
Hem, beni sakın cehennemle korkutma! Yokluğun zaten yangın! Yokluğun zaten musibet! Cehennemden kurtulayım diye değil! Hem bırak, isteyenine kalsın üstelik cennet!! Çok naz, âşık usandırır derler
Gafil Benin zaten canına minnet
Ne olur, uzatma artık hasreti
Ne olur, insâf et!
Gel! Mâbudun aşkına çık gel! Kucaklaşalım
alıntıdır
. |
|