Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfakapandiAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap
Selamun Aleyküm, degerli Üyelerimiz malesef Nurmedine sitemiz bazi sebeplerden dolaayi kapanmistir. Bu Yönetim icin cok Üzücü bir durum fakat derlerki "Her güzel sey kisa sürermis" biz buna inaniyoruz. Yillarca bu forumda emegi gecen herkese tesekkürlerimizi bir borc biliriz, Allah sizlerden razi olsun insallah.. Bize ulasmak isterseniz mail adresimiz mevcut, hayatinzida basarilar dileriz Yönetim olarak (Sultan_Ahmed) mail adresimiz : by_turkey@live.de.
Sultan_Ahmed
8647 Mesajlar - 25%
dildar
4492 Mesajlar - 13%
Muhammedemre
4333 Mesajlar - 13%
ergenekon_41
3489 Mesajlar - 10%
sema_nur55
3196 Mesajlar - 9%
__AZiZE_tuL_Kübra__
2555 Mesajlar - 7%
firtina61
2272 Mesajlar - 7%
sel_sebil
2264 Mesajlar - 7%
filistinliyim
1556 Mesajlar - 5%
sahra_gulu
1304 Mesajlar - 4%

Paylaş|

PADİŞAHA NASİHAT

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
YazarMesaj
Sultan_Ahmed
Webmaster
Webmaster
Sultan_Ahmed
<b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 8647
<b>Nerden</b> Nerden : Almanya
<b>Tecrübe Puanı</b> Tecrübe Puanı : 8706
<b>Kayıt tarihi</b> Kayıt tarihi : 17/02/09

PADİŞAHA NASİHAT Vide
MesajKonu: PADİŞAHA NASİHAT PADİŞAHA NASİHAT 27316010Paz Eyl. 20, 2009 11:15 am

İmam-ı Gazali hazretleri, Selçuklu sultanı
Sultan Sencer’in padişahlığı sırasında onunla görüşmüş, ona mektup
yazmış ve bizzat nasihatte bulunmuştur.

Sultan Sencer; Ehl-i
sünnet itikadında, dinine bağlı ve bid’atleri reddeden bir padişah idi.
60 sene kadar tahtta kalmış olup, ilme ve ulemaya karşı çok hürmet
eder, kendisi de ilimle meşgul olurdu. O zamanın en meşhur âlimi olan
İmam-ı Gazali hazretlerine haset edenler, İmam-ı azam hazretlerinin
aleyhinde bulunuyor diye iftira ederek, Sultan Sencere şikayet
etmişlerdi. Bunun üzerine Sultan Sencer, İmam-ı Gazali hazretlerini
yanına davet edip, görüşmek istediğini bildirdi. Durum İmam-ı Gazali
hazretlerine iletilince bazı mazeretlerini bildirerek gitmedi. Sultan
Sencere mazeretini bildirmek ve nasihat etmek üzere bir mektup
gönderdi.

Özetle şunları bildirmiştir:
“Cenab-ı Hakkın,
ahirette bir insana ihsan edeceği şeylerin yanında, bütün yeryüzü, bir
kerpiç gibi kalır. Yeryüzünün bütün beldeleri, vilayetleri, o kerpicin
tozu toprağı gibidir. Kerpicin ve tozunun toprağının ne kıymeti olur?
Ebedi sultanlık ve saadet yanında, yüz senelik ömrün ne kıymeti vardır
ki, insan onunla sevinip, mağrur olsun? Yükseklikleri ara, Allahü
teâlânın vereceği padişahlıktan başkasına aldanma!

Bu ebedi
padişahlığa kavuşmak, herkes için güç bir şey ise de, senin için
kolaydır. Çünkü Resulullah efendimiz, “Bir gün adalet ile hükmetmek,
altmış senelik ibadetten efdaldir” buyurdu. Madem ki Allahü teâlâ sana,
başkalarının altmış senede kazanacağı şeyi bir günde kazanma sebebini
ihsan etmiştir, bundan daha çok muvaffakiyete fırsat olamaz!
Zamanımızda ise iş o hale gelmiştir ki, değil bir gün, bir saat
adaletle iş yapmak, altmış yıl ibadetten efdal olacak dereceye
varmıştır.

Dünyanın kıymetsizliği, açık ve ortadadır. Büyükler
buyurdular ki: “Dünya kırılmaz altın bir testi, ahiret de kırılan
toprak bir testi olsa, akıllı kimse, geçici olan ve yok olacak olan
altın testiyi bırakır, ebedi olan toprak testiyi alır. Kaldı ki dünya,
geçici ve kırılacak toprak bir testi gibidir. Ahiret ise hiç kırılmayan
ebediyen baki kalacak olan altın testi gibidir. Öyleyse, buna rağmen
dünyaya sarılan kimseye nasıl akıllı denilebilir? Bu misali iyi düşünün
ve daima göz önünde tutun!

Beni yanınıza davet etmiş
bulunuyorsunuz. Benim ahdim var. Bundan sonra hiçbir sultanın yanına
gitmeyeceğim ve hiçbir sultandan en ufak bir şey kabul etmeyeceğim.
Münazarayı terk edeceğim. Bu ahdimde durdum. Bu bakımdan, sultanlar
beni bu hususta mazur gördüler.

Sizin için hayır dualarda
bulundum. Eğer her şeye rağmen gelmem için bir fermanınız olursa, emre
itaatin lazım olduğunu bildiğim için, ahdimi bozarak, fermanınızı kabul
etme yolunu seçerim. Allahü teâlâ, dilinize ve gönlünüze öyle şeyler
getirsin ki, bununla yarın ahirette utanmaktan muhafaza etsin...
Vesselam.”

Bu mektup Sultan Sencere ulaşınca, madem ki Meşhed’e
gelmiş, ordugahımıza az bir mesafe var. Oradan gelmek güç bir iş
değildir diyerek, gelmesini istediğini bildirdi. Bunun üzerine İmam-ı
Gazali hazretleri Sultan Sencerin yanına geldi. Huzuruna girince ayağa
kalkıp, İmam-ı Gazali hazretlerini karşılayıp kucakladı. Sonra da kendi
tahtına onu oturttu. Çok hürmet gösterdi. İmam-ı Gazali hazretleri
oturduktan sonra, yanında bulunan bir talebesine, Kuran-ı kerimden bir
miktar oku buyurdu. Talebesi de mealen; “Allah kuluna kâfi değil mi?”
buyurulan, Zümer suresi 36. Âyetini okuyunca, İmam-ı Gazali hazretleri,
“Evet” dedi. Daha sonra söze Besmele çekerek başladı. Sultana özetle
dedi ki:

“Allahü teâlâya hamd olsun. Kurtuluş ancak takva sahibi
olanlar içindir. Düşmanlık da ancak zalimleredir. İslam âlimlerinin
âdeti şöyledir: Padişahların huzuruna girdiklerinde; dua, sena, nasihat
ve bir ihtiyacın giderilmesi hususunda konuşma yaparlar.

Dua
hususunda evla olan, gece karanlıklarında Hak teâlâya gizlice
yalvarmaktır. Çünkü insanlar arasında yapılan dualarda riya, gösteriş
ihtimali var. Halis olmayan böyle dualar ise, Hak teâlâ indinde makbul
değildir. Bu huzurda övgüde bulunmak da riyakârlıktan uzak değildir.
Yükseklik ve ışık bakımından, güneşin parmakla gösterilip, övülmeye
ihtiyacı yoktur. Güzellik kemale ulaşınca, övenlerin pazarını bozar,
bunların eli boş kalır.

Resulullah efendimiz (Size iki vaiz
bıraktım, biri susar, biri konuşur. Susan nasihatçi ölümdür. Konuşan
ise Kur’andır) buyurdu. Dikkat et, susan nasihatçi ölüm, lisan-ı
haliyle ne söylüyor ve konuşan nasihatçi ne söylüyor? Susarak, haliyle
nasihat eden, ölüm diyor ki:
Ben, her canlıyı pusuda beklemekteyim.
Zamanı gelince aniden pusudan çıkıp yakalayıveririm. Eğer benim herkes
için yapacağım işin bir benzerini görmek isteyen varsa; padişahlar,
vefat etmiş olan padişahlara, emirler de, vefat etmiş olan emirlere
baksınlar. Melikşah, Alparslan, Çağrıbey toprak altından halleriyle
şöyle nida ediyorlar:

“Ey Padişah, ey gözümüzün nuru, sakın
unutma ki, biz nerelere sevk edildik ve ne korkunç işler gördük.
Emrinde bulunanlardan biri aç iken, sen asla bir gece tok olarak uyuma!
Biri çıplak iken, sen istediğin gibi giyinme!

Şöyle vasiyet ederler:
Benden
bir kelime kabul et ki, bu; “La ilahe illallah Muhammedün
Resulullah”dır. Bunu daima dilinde tut, yalnız kaldığın zaman bunu
söylemeyi asla unutma. Asıl iman, bunu söylemekle istikrara kavuşur.
“İman, suyunu taatten alır. Kökü adalet ile, devamı Hakkı zikretmek ile
kaimdir” buyurulmuştur. Bunların hepsini yapıp ahiret azabından
kurtulursan da, kıyamette sualden kurtulamazsın. Hadis-i şerifte; “Her
biriniz çoban gibisiniz ve herkes emri altında bulunanlardan
sorumludur” buyuruldu.

Ey Padişah! Hak teâlânın hak nimetini eda
eyle ki, nimet; doğru iman, doğru itikad, güler yüz ve güzel ahlaktır
ve iyi amellerdir. Bunlardan iyi amel işlemek senin elindedir. Madem ki
Allahü teâlâ bu nimetleri sana ihsan etmiş, sen de dördüncüden, iyi
amel etmekten kendini mahrum etme ki, küfran-ı nimet etmiş olmayasın ve
ey ayakta duran emirler! (vezirler, kumandalar!) Eğer devletinizin
mübarek ve daimi olmasını istiyorsanız, nimetin kadrini biliniz.
Nimeti, felaket ve bedbahtlıktan ayırt ediniz. Biliniz ki; sizin bu
Horasan melikinden başka, göklerin ve yerlerin maliki olan başka bir
padişahınız vardır. Yarın kıyamette, herkesi hesaba çekecek ve benim
nimetimin hakkını nasıl elde eylediniz, nasıl yerine getirdiniz,
buyuracak.

Meliklerin kalbleri, Allahü teâlânın hazineleridir.
Rahmet, azap ve cezaya dair yeryüzünde her ne vuku bulsa, meliklerin
gönülleri vasıtasıyla olur. Allahü teâlâ, (Kendi hazinemi size emanet
ettim. Sizin dilinizi o hazinenin kilidi yaptım, korudunuz mu? Yoksa
emanete ihanet mi ettiniz?) diye soracak. Hazineye ihanette bulunan,
bir mazlumun halini padişahtan gizleyendir.

Bir ihtiyacın arz
edilmesine gelince, benim bir genel, bir de özel olmak üzere iki
hacetim vardır. Genel olanı şudur: Tus ahalisi zulümden helak olmuştur.
Soğuk ve susuzluktan mahsuller tamamıyla mahvolmuştur. Onlara acı! Hak
teâlâ da sana acısın. Açlık dert ve belasıyla müminlerin boynu ve
belleri kırıldı.

Özel hacetim ise şudur: Ben, 12 seneden beri
halktan uzaklaşmış, bir köşeye çekilmiştim. Sonra Fahr-ül-mülk, Nişabur
Medresesi müderrisliğini kabul etmem için ısrar etti. Ben ona, Bu
zaman, benim sözlerimi kaldıramaz. Bu zamanda bir hak söz söyleyenin,
kapı ve duvar bile aleyhine geçer demiştim. Bugün ise iş o raddeye
gelmiş ki, işitmiş olduğum sözleri rüyada görseydim, karışık rüyadır
derdim. Bunların akli ilimler ile alakalı olanlarında eğer bir kimsenin
itirazı varsa, buna şaşılmaz. Çünkü benim sözlerimde, herkesin
anlayamayacağı manalar çoktur. Bununla beraber ben, kime olursa olsun
söylemiş olduğum herhangi bir sözümü açıklayıp ispat edebilirim.
Böylece meseleyi açıklığa kavuştururum. Bu gayet kolaydır. Fakat,
İmam-ı a’zam Ebu Hanife’nin aleyhinde bulunmuşum diye söz
söylüyorlarmış. İşte buna asla tahammül edemem. Allahü teâlâya yemin
ederim ki, ben, Ebu Hanife’nin ümmet-i Muhammed arasında, fıkıh ilminin
inceliklerinde ve manasında en büyük âlim olduğunu kesin olarak kabul
etmekteyim. Her kim ki, bu söylediğimin tersine bir sözüm olduğunu veya
bir şey yazmış olduğumu söylerse o yalancıdır.

Sizden şunu
isterim ki; beni, Nişabur’da, Tus’da ve diğer bütün şehirlerde ders
verme işinden affediniz. Kendi halimde kalayım. Bu zaman, benim
sözlerime tahammüllü değildir.”

Sultan Sencer, İmam-ı Gazali hazretlerini dikkatle dinledikten sonra şu cevabı verdi:
“Söylediğin
bu sözleri duymak ve imam-ı a’zam hakkındaki güzel kanaatlerini, Irak
ve Horasan âlimlerinin hepsinin duyması için, onları burada toplamamız
lazımdır. Büyük İslam âlimleri hakkındaki kanaatinizi ve onlara olan
hürmet ve sevginizi herkese duyurmak üzere, her tarafa dağıtmak için bu
ifadeleri yazmanızı istiyorum. Tedristen, ders verme işinden muaf
tutulma arzuna gelince, bu mümkün değil. Fahr-ül-mülk, seni Nişabur
müderrisliğine [profesörlüğüne] davet etmiştir. Biz, senin namına
medreseler yaptıracağız. Bütün âlimler gelsinler, kendilerine kapalı
kalan meseleleri öğrensinler, zor meselelerini halletsinler.”

İmam-ı
Gazali hazretleri, ömrünün bundan sonraki son iki yılını, kendi
memleketi Tus’ta kitap yazmak, insanları irşad etmek ve talebelere ders
vermekle geçirdi. 55 yaşında vefat eti
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://nurmedine.yetkin-forum.com

PADİŞAHA NASİHAT

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Yaşam :: Tarih-
İstatistikler - Top 10
En Çok Yazan
Yeni Konu / Mesaj
Kullanıcı AdıMesajları
Konu
Tarih
Yazan
Sultan_Ahmed
8647 Mesajlar - 25%
dildar
4492 Mesajlar - 13%
Muhammedemre
4333 Mesajlar - 13%
ergenekon_41
3489 Mesajlar - 10%
sema_nur55
3196 Mesajlar - 9%
__AZiZE_tuL_Kübra__
2555 Mesajlar - 7%
firtina61
2272 Mesajlar - 7%
sel_sebil
2264 Mesajlar - 7%
filistinliyim
1556 Mesajlar - 5%
sahra_gulu
1304 Mesajlar - 4%
Secde-i sehv
Yavuz sultan selimin iran şahına muhteşem cevabı.
Namaz ve Sağlığımız
Niçin namaz?‏
Her seccade bir rampadır. Kul’u Allah’a ulaştıran
öyleyse düşün,anla ve ağla
Secdenin Fazileti
Önsöz
Bugün Mekke`nin Fetih Yıldönümü 1 ocak
Nazlım, Niyazlım Namazım Niye Terkettin Beni...
Ptsi Şub. 25, 2013 8:56 pm
Perş. Mayıs 17, 2012 10:22 am
Ptsi Mart 07, 2011 7:16 pm
Salı Mart 01, 2011 6:54 pm
Cuma Şub. 18, 2011 12:33 pm
Cuma Şub. 18, 2011 12:31 pm
Cuma Şub. 18, 2011 12:17 pm
Perş. Ocak 13, 2011 9:18 am
C.tesi Ocak 01, 2011 1:54 pm
Cuma Ara. 31, 2010 6:03 am










Yeni bir forum kurmak | Bilgi | Dinler | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar